Bugün Marmara Üniversitesi merkez binası olarak kullanılan
İstanbul Haydarpaşa’daki Mekteb-i Tıbbiye, Aralık 1918’de işgal edilmişti. Ocak
1919’da İngilizler bizim bu yegâne tıp fakültemizi karargâh hâline getirdiler.
Kapılara nöbetçiler dikildi. Bahçede devriyeler dolaşmaya başladı. Bugün de
İstanbul’u büyüleyen güzelliğine yeni bir aidiyet mührü olarak yeni ve milli
bir kimlik kazandıran o biblo kadar zarif saat kulelerine makineli tüfekler
yerleştirildi.
Öğrenciler yataklarından atıldılar.
Tuvaletlere girmeleri yasaklandı.
Resmi kıyafetle dolaşmaları yasaklandı.
Nizamiye kapısından girmeleri yasaklandı.
Püsküllü fes takmaları yasaklandı,
Toplantı yapmaları yasaklandı.
İşte o günlerde Dr. Talat Bey, öğrencilere Mustafa Kemal
Paşa’nın Erzurum’dan sonra Sivas’ta da bir kongre düzenleyeceğini müjdeledi,
kongreye katılmak için aralarından iki temsilci seçmelerini istedi.
Toplantı yapmak yasaklandığı için öğrenciler okulun
hamamında bir araya geldiler. Üçüncü sınıf öğrencisi Hikmet ile Yusuf Naci’yi
delege seçtiler. Yol masrafları için para toplamaya karar verdiler. Fakat ancak
950 kuruş toplayabilmişlerdi. 50 kuruş da yıllar sonra ordinaryüs profesörlüğe
yükselip Egeli soyadını alacak olan arkadaşları Ekrem Şerif’ten aldılar.
Böylece 1000 kuruşları oldu.
Fakat bu 1000 kuruş iki kişinin seyahat masraflarını
karşılayamazdı. Bu sebeple Yusuf Naci hakkından feragat etti, arkadaşı Hikmet,
diğer İstanbul delegeleri olan İsmail Fazıl Paşa ve İsmail Hami Bey’lerle
beraber Sivas’a gitti.
Parola: Ya İstiklâl Ya Ölüm
Manda meselesinin müzakere edildiği günün gecesinde Mustafa
Kemal Paşa, odasında Denizli temsilcileri Necip Ali ve Yusuf Bey’lerle, Şeyh
Hacı Fevzi Efendi, Ahmet Nuri Bey’ler ve diğer bazı delegelerle görüşüyordu.
Konu manda ve müzaheretti.
İstanbul’dan Sivas’a kadar manda taraftarı İsmail Fazıl Paşa
ve İsmail Hami Bey’le birlikte geldiği halde, İdealizminden hiçbir şey
kaybetmediği anlaşılanHikmet arkalardan sesini yükseltti.
-Paşam! Murahhası bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya
İstiklâl davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler!
Mandayı kabul edemem! Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa
olsun şiddetle red ve takbih ederiz. Farz-ı muhal manda fikrini siz de kabul
ederseniz sizi de red ederiz.
Bu kararlı duruş Mustafa Kemal Paşa’yı son derece memnun
etti. Belki ona kuvvet de verdi. Ve dedi ki:
- Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe
güveniyorum. Biz ekalliyette kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız
tektir ve değişmez: Ya İstiklâl Ya Ölüm!
Mustafa Kemal Paşa 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelecek, 23
Nisan 1920’de Meclis açılacak, böylece o güne kadar kongre kararlarıyla
yürütülen milli mücadeleyi artık milli irade istikâmetlendirecektir.
Tıbbiyeli Hikmet Kimdir?
Sivas Kongresi’nde diğer bazı delegelerle birlikte
İstanbul’u temsil eden Tıbbiyeli Hikmet ünlü sunucumuz Orhan Boran’ın
babasıdır. Ahmet Necip Günaydın’ın verdiği bilgilere göre 1910 yılında
Balıkesir’in Savaştepe bucağında doğmuştur. Posta-telgraf memuru Hakkı Bey’in
oğludur. Tıbbiye’nin kuruluş yıldönümü olan 14 Mart’ta arkadaşlarıyla beraber
silahlı düşman askerleri ile korunan okulun iki kulesi arasına büyük bir Türk
bayrağı asmıştır. Farkında olunmasa bile her yıl 14 Mart’ta kutlanan işte bu
bayrak asma olayıdır. Hikmet daha sonra Kurtuluş Savaşı’na katılacak, 1922’de
eğitimini tamamlayıp askeri doktor olarak göreve başlayacaktır.
Mustafa Kemal Paşa zaferden sonra Sivas Kongresi’nin biricik
ateşli genç tıbbiyelisinin nerede olduğunu sormuştur. Maksadı onu milletvekili
yapmaktır.Hikmet Bey o sıralarda Albay rütbesi ile bir asker hastahanesinde
başhekim olarak görev yaptığı halde Paşa’ya onun öldüğünü söylemişlerdir. Oysa
Türkiye bu vatansever evladını 1945’te kaybedecektir.
Kaynak: Necdet Sevinç, İstiklâl Harbi'nde etnik ihanet, s.
142-43-44